Kampanya fiyatından satılmak üzere 5 adetten az stok bulunmaktadır.
Bir ürün, birden fazla satıcı tarafından satılabilir. Birden fazla satıcı tarafından satışa sunulan ürünlerin satıcıları ürün için belirledikleri fiyata, satıcı puanlarına, teslimat statülerine, ürünlerdeki promosyonlara, kargonun bedava olup olmamasına ve ürünlerin hızlı teslimat ile teslim edilip edilememesine, ürünlerin stok ve kategorileri bilgilerine göre sıralanmaktadır.
Değerini dünya ölçeğinde değerlendirmenin ve onu İngilizce yazan en meşhur yazarların, örneğin Alice Munro’nun, yanına koymanın kesinlikle doğru olduğunu düşünüyorum.
” Teofil Pančić, Globus gazetesi Türkçeye ilk kez çevrilen Rumena Bužarovska’nın Hiçbir Yere Gitmiyorum adlı öykü kitabı, içsel gerilimlerle dolu, sıradan gibi görünen hayatların incelikle dokunmuş portrelerini sunarak okuru, kendi yaşamının gölgelerinde dolaşmaya davet ediyor.
Bužarovska’nın bizlere tuttuğu birer ayna olarak düşünülebilecek öyküleri, yüzeyde görünen her sahnenin altında gizli bir yoğunluk, görünmez yaralar ve bastırılmış çığlıklar taşıyor.
Günlük hayatın alışılmış ritmi içinde, evliliklerin sessiz çöküşleri, ebeveynlik rolünün toplumsal ağırlığı ve dostlukların bıçak sırtında dengede durma çabaları gözler önüne seriliyor.
Bužarovska, modern toplumun bireyler üzerindeki beklentilerini, kişisel tatminsizliklerin ve hayal kırıklıklarının ağır yükü altında ezilen kadın ve erkeklerin gözünden ele alıyor.
Toplumun görünmez yasalarıyla bireysel arzu ve korkuların çatıştığı anlarda ortaya çıkan ince çatlakları, dokunaklı bir ironiyle işliyor.
Öykülerin ana karakterleri
sadece sıradan insanlar değil, aynı zamanda kendi küçük dünyalarında hapsolmuş, varoluşsal bir boşluğun sınırlarında gezinen figürler olarak resmediliyor.
Çocukluk travmalarının yetişkinlikteki yankılarını, sıradan bir ev ziyareti ya da basit bir hediye alışverişi gibi görünen anlarda bile derin anlamlarla buluşturmayı başaran Bužarovska, her karakterin dünyasına farklı bir pencereden bakarken, onların içsel sıkıntılarını, toplumsal beklentilerle olan hesaplaşmalarını ve kendi değerleriyle çatışmalarını ustalıkla yansıtıyor.
Doğu Avrupa kültürünün sosyo-politik arka planını modern insanın varoluşsal sorgulamalarıyla ustaca birleştiren Bužarovska, huzursuzluk, mizah ve derin bir melankoliyi harmanlayarak bizleri sıradan olanın altında yatan gerçekliğe tanıklık etmeye davet ediyor